27 Ocak 2016 Çarşamba

Benim çocuğum bir tane!: Çocuğa gereğinden fazla özel hissettirirsek ne olur?

Çocuklarımız tabi ki bizim için çok özel ve önemli. Zaten öyle de olmalı. Zira insan olarak en önemli hayat motivasyonlarımızdan birisi özel hissetmek, hissettirilmek yani sevilmek, sevildiğini hissetmek. Günde en az 20 dakika çocuğumuzla oynayarak, gözlerinin içine bakarak konuşarak, dediklerini dikkate alarak, tercihlerine saygı duyarak ve bunu belirterek, hislerini görmezden gelmeyerek büyük ölçüde başarabiliriz bunu. Yani ona, bu dünyada önemli ve özel olduğunu hissettirebiliriz. Peki ya kendini olduğundan daha fazla önemli hissederse? Aha işte psikolog anneden yine "denge önemli" lafları geliyor =) Ama önemli!

Daha önceki yazılarımda da pek çok kez yer verdim bu konuya: "Hayatımızı çocuğumuza adamak değil, hayatımızda çocuğumuza yer açmak" olmalı temel felsefe. (Pratik olarak bunu nasıl yapabiliriz bahsettiğim yazım için tıklayınız). Son yıllarda en trend konu etkinlik yapmak mesela. Tüm hayatımızı çocuğumuzla yapacağımız etkinlikleri veya onunla hangi geliştirici oyunları oynamalıyım diye düşünerek mi geçiriyoruz acaba? Ya da tüm hafta sonumuzu ya da akşamlarımızı (gündüz işte olmanın da verdiği vicdanla mesela) çocuğumuzla vakit geçirmeye mi adıyoruz? Tabi ki böyle yapmaktan gerçekten eğleniyorsanız tamam. Ama çocuğunuz için durum farklı. Bu durum gittiği her yerde hep bir "star" olarak ön planda olup hep oynanmak istemesine, büyüdüğünde de eğer dikkatleri üzerine çekemiyorsa sosyal ilişkilerinde zorluk yaşamasına sebep olabilir mi? Olabilir.

Peki o zaman ne yapalım? Tabi ki "büyüyünce sürekli dikkat çekmek isteyen birine dönüşmesin" diye abartılı olarak çocukla oynamaktan kaçmayalım. Bu lafları da çok dikkatle etmek isterim. Zira, çocuklarla oynayarak onlara kendini iyi ve sevilen hissettirebileceğimiz anlayışı da yeni yeni ısınılan ve önemli bir konu. Ama çocuğun benliğini geliştireceğim diye hem kendimizi paralamayalım hem de onun gelecekteki sosyal ilişkilerini etkilemeyelim, değil ya...

Evet, herkesin en önemli hayat motivasyonlarından biri önemli ve özel hissetmek. Kurduğumuz bir çok ilişki de buna dayanıyor. Dünyada pek az yıldır var olan miniklerimizin de motivasyonu bu, ve sosyal ilişkilerindeki karakterlerini de bizimle kurdukları ilişkiler üzerinden tanımlıyorlar. Büyüdükçe ekleyip çıkarmalar olsa da temel hep birlikte geçirdiğimiz ilk yılların kalitesiyle ilgili.

Evet, onlara kendilerini özel ve önemli hissettirmeliyiz. Ama çok önemli ve özel olduklarını kendi ailemiz içinde geçerli olduğunu, bütün dünya için henüz böyle bir şey olmadığını (sonuçta oladabilir ama daha olmadı =) satır aralarında hissettirmeliyiz. Ya da zihnimizin bir kıyısında tutmalıyız ki davranışlarımıza yansısın. Sağlıcakla...

22 Ocak 2016 Cuma

39. Ay Etkinlikler

39. ayda halen aylık olarak ifade etmek biraz garip oluyor =) Ama etkinlikleri bu şekilde ayırmamın amacı ayına uygun etkinlikleri ve daha önceki aylardan farklı neler yaptık göstermek. Her çocuğun "yapabilir"leri farklıdır. Biz daha önceki aylardaki etkinliklerden sevdiklerimizi tekrar tekrar oynuyoruz. Burada gösterdiklerimden sevmedikleri ve bir daha hiç yapmadıklarımız da var, neredeyse her gün yaptığımız şeyler de var. Yeni şeyler denemek benim için eğlenceli, ama çocuk istemezse tabi ki vazgeçmeli. Peki bu ay değişik neler yaptık.

 Tuvalet kağıdından kardan adam: Bu etkinliği instagramda takip ettiğim akademisyenanne tavsiyesiyle yaptık. Ama çok eğlendik. Ankara'da kar yağmadan önce, evde tuvalet kağıdını yırtmadan arkadaşımın üzerine doladık, gözlük şapka, atkı taktık. Sonra tuvalet kağıtlarını yırtıp yırtıp kar yağdırdık. Çok eğlenceli ve oyun gruplarıyla da oynanabilecek bir etkinlik. Foto koyamıyorum çünkü çoğu fotoda epey komik duruyoruz =)

Hayalicilik-Karagöz oynatıcılığı: Her şey kardeşimin kızıma Bursa'dan karagözle hacivat getirmesiyle başladı. Evde sahne olarak kullandığımız ikea bebek oyuncağımız, eski bir gömlek ve masa lambası: işte size karagöz-hacivat sahnesi! Biz günlerdir çok eğleniyoruz.

Ses Duyusalları: Sürpriz yumurta kabuklarını atmayıp biriktirdik (azlıkla yediğimizden biriktirmek uzun sürdü=) İki kutuya piriniç, 2 kutuya ince buldur, 2 kutuya kesme şeker koyarak 6 kutuyla başladık, sonra 2 kutuya da fasulye ekledik. Amaç: aynı sesleri bulmak. Bu oyun montessori etkinlik kitaplarının pek çoğunda vardır. Ne zamandır yapmak istediğim bir etkinlikti, sık sık tekrarlıyoruz.


Meslekleri Tanıma: Kırtasiyede tesadüfen bulduğumuz meslekler çıkartmalarıyla gelişen etkinlik. Resim defterini 3e ayırdık. Her birine bir meslek çıkartması yapıştırıp, altına onunla ilgili resimler çizdik. 

Üfürmeceli sayı etkinliği: Bu etkinliği de instagramda takip ettiğim aframlabüyürken isimli anne sayfasında gördüm, çok beğendim. Pipetle yarım tuvalet kağıdı rulosundan yapılmış tünellerden ponpon geçirmece. Üfürme etkinliklerinin dil gelişimi için pek iyi olduğu söylenir, meraklısına!


Kutup Duyusalı: Mavi renge boyanmış pirinçlerimizi saklıyoruz bir yerde, Pirinç boyama için şu yazıma bakınız. Daha önceden beğenip aldığım minik kutup oyuncaklarını pamuklarla kaba dizdik. Tabi ki küçük prenseslerimiz de bize katıldı. 


Kar topu: Kar topu deyip geçmeyin. Karda oynamak inanılmaz bir fiziksel aktivite! Atma, tutma, karın içinde yürüme.. Soğukta eve kapanan şehir çocuklarımız için çok eğlenceli bir gelişim fırsatı. Biz bol bol değerlendiriyoruz, vakit buldukça tavsiye ederiz. 

Müzik Aletlerini Tanıma: Aşağıda listenin çıktısını aldım. Ve youtube tan hepsinin solo seslerinin yer aldığı kısa videolar buldum ve linkleri kaydettim. Sırayla resimlerle beraber müzik aletlerini ve farklı seslerini tanımaya çalışıyoruz. 





19 Ocak 2016 Salı

"Bizimki çok inat!": Bağımsızlık yolunda, birey olma yolunda ilerliyoruz, merak etmeyin =)

"Bizimki çok inatçı!" Sendromlar başladığı andan itibaren neredeyse her anne bu cümleyi kuruyor. İnatçılık gerçekten de sizin çocuğunuzun belirgin bir özelliği olabilir (yine de etiketlemiyoruz, ve ona çok duyurmuyoruz öyleyse bile değil mi?). Ama "inatçılık" başka bir deyişle "direnç gösterme" özellikle 3 yaş civarı için bağımsız bir birey olmanın getirdiği doğal davranışların genel adı. Miniğimiz artık büyüyor ve kendi hayatı hakkında kararlar vermek, kendi seçimlerini kontrol etmek istiyor. "Onu değil bunu giyeceğim, onu değil bunu yiyeceğim"ler, sevdiği şeylerin bile siz seçtiyseniz artık sevmiyor olma durumu miniklerimizin büyüdüğünün bir göstergesi.

Peki nasıl yardımcı olabiliriz? Henüz fiziksel olarak yeterli olmayan minik, büyüklerin dünyasında varolmayı yetişkinlerin yaptıklarını taklit ederek öğrenmeye çalışırken her kararı ona mı bırakmalıyız? Tabi ki hayır! Ama en azından her gün çocuğunuzun yaptığında kendini "yetkin" ve "yeterli" hissedeceği bir şeyleri yapmasına olanak sağlayabiliriz. Eğer gün içinde mutlaka bir kez kendini "yapabilir" hissederse o zaman kendi yemeğini daha rahat yediğini, kendi giyinebildiğini görmek gerçekten hayal değil.

Burada makarna kesiyoruz, kendi yaptığı makarnayı yemesini
izlemek ise paha biçilmez =)
Örneğin, yumurtayı çırpmak, toz almak, ayakkabıları fırçalamak gibi kendi boyutunda yapabileceği işler için fırsat tanımak iyi bir yol olabilir. Çocuklar tabi ki oyuncaklarıyla oynamayı çok severler, ancak en çok ihtiyaçları olan şey "yapabilir" hissetmektir.

Hiç hayal kırıklığı, hüsran yaşamayacaklar mı? Aslında tamamen büyüklere göre düzenlenmiş bir ev ortamında her an hayal kırıklığı yaşıyor küçük bedenler. Boyundan çok yukarıdaki bir raftan istediği bir şeyi alamadığında mesela yaşadığı gerilim duygu birikimlerine neden oluyor. Ve "sebebini bilmediğimiz ağlamalar" tüm bu birikimlerle başlıyor. Bu yüzden evde mümkün olduğunca çocuğa göre ufak düzenlemeler onlara kendini daha iyi hissettirir.

Öte yandan, minimum düzeyde zorlayıcı oyunlar veya oyuncaklarla yaşanan hüsranlar ise daha iyi öğrenmesini sağlayabilir. Ama, çok fazla zorlama da yine "yapabilirim" algısını zedeleyeceğinden "minimum düzeyi" korumak önemli!

Birlikte yemek yaparak, evde belirli yerlere tabure koyarak, seçimler yapmasına izin vererek çocuğunuzun daha az inatçılıklar yapmasını engelleyebilirsiniz. Aman ha sınırlara dikkat! Çünkü çok fazla izin verici ve tamamen kontrolsüz hissederlerse de agresifleşebiliyorlar. Çünkü her seçimin kendilerine bırakılması da hayatın "tahminedilebilir" olmasını engelliyor minik zihinler için ki günlük hayatın "tahminedilebilir" yani belli bir düzen ve kurallar içinde olması sakin kalmaları için en elzemlerden.

Çok yardımcı oldum değil mi! Buyrun buradan yakın =) Öyle yapmayın ama şöyle de yapın diyerek =) Ama her evin, her ailenin kendi dengeleri var, çocuğunuzun kontrollü olarak kendi dünyasını yaratmasına izin verecek dengeyi yakalamak zor ama imkansız değil. Çünkü "özgüven" kavramının içini böyle bir dengeyle doldurabiliriz. Sağlıcakla...

13 Ocak 2016 Çarşamba

Okulu Seviyor musun? Cevap: Sevmiyorum!

Yazdan kalan, okulu sevmiyorum ben aslında pozu =)
"Okulu seviyor musun?": yasaklı soru! Bizim gibi 2 yas civarı kreşe başlayanlarda özellikle, cevap genellikle "hayır!" olabilir. 2 yaş sendromunun cilveleriyle beraber gittiği yeni ortamı, eğlense bile, kesinlikle sevmiyorum diyecek tabi sendromlu bebek =) Bu yüzdendir ki bu soruyu yasaklayınız, özellikle ilk başlarda. Peki ya sonra?

Kızımın okulunu fiziksel ve maddi koşullar nedeniyle değiştirdik. 3 yaşında artık çalıştığım kurumun yuvasına gitmeye başladı. Bu yeni ortama alışması çok kısa sürdü. Hatta ilk kez okula başlayan arkadaşlarını teselli etmeye çalışan olgun tavırlar sergiledi =) Lakin 2 ay sonra okula gitmek istemediğini açıkladı bizimkisi. Artık hep tatil olsunmuş ya da hasta olsunmuş. Evet, zihinsel gelişim ve bilgiyi işlemleme geliştikçe, hasta olunca da okula gidilmediğini kavrayan minik zihin iş başında!

2 hafta boyunca her akşam ağladı "yarın tatil olsun" diye zırladı (Not: Böyle durumlarda sakın tutamayacağınız sözler vermeyin, sessiz kalın daha iyi). Sonunda öğretmeniyle konuşmaya karar verdim. Öğretmen, her şeyin yolunda olduğunu, genelde mutlu olduğunu, yemeklerini en önce bitirdiğini, bütün etkinliklere katıldığını anlatınca sevinçle karışık yaşadığım kızgınlık paha biçilmezdi.

Bu yaşlardaki minikler (daha büyüyünce de görülebilir)  arada bir ebeveynlere yapışabilir. Tabi ki takip etmeli, aşırı endişeye mahal vermeden  okulda her şeyin yolunda olduğundan ve kendi dev dünyasında tuhaf bir şeyleri kafaya takmadığından emin olunmalı. Ama onun dışında nasıl biz rutin hayattan sıkılıyorsak her yerin kurallarla çevrili olduğu bir dünyadan daha 3 yıllık ömrü olan bir bebenin sıkılması çok normal. E siz de düşünün birilerinin size her dakika "işini seviyor musun?" diye sorup durmasını ister misiniz? Ben şahsen istemem, 3 cevaptan birinde "hayır!" diyesim gelebilir ;) Sağlıcakla...

7 Ocak 2016 Perşembe

Blogger olmayanı dövüyorlarmış =)

21. yüzyılda, azıcık okuyan yazan ve biraz da bilmiş annelerden blogger olmayanları dövüyorlarmış =) Arkadaşlarımın bana takılma şekli bu =) Ve son zamanlarda kimi farklı sosyal medya ortamlarında blogger annelerle dalga geçme şekli...

Son 5 yılda bloggerlık anneler arasında çok yaygınlaştı. Belki kirlendi bir miktar bu blogger yazar dünyası. Kimileri "aa bak çocuğunun her yaptığını paylaşıyor, övünüyor" diye kınıyor blogger anneleri, kimiler ise "çocuğunu ve yaptıklarını pazarlıyor" diye kınıyor.
Doğru ya da yanlış olan, kirli bilgiyle de dolu olsa, blogger olarak bir annenin kendini ifade etmesi beni pek de rahatsız etmiyor. Yazmak kendini ifade etme şekli. Twitter git gide popüler olmaya başladığında "birgün herkes yazar olacaktı, oldu işte" demişti Ece Temelkuran. E olsun, Ece Temelkuran'ın yeri ayrı, her gün tweet atıp takipçisi olan ayrı, ikisini birlikte götürenin yeri apayrı. Kişiler yaptıkları işlerin ve bloglarının, ve yazdıklarının sorumluluğunu alıyorsa benim için çok fazla sorun yok. Tabi ki kimsenin özgürlük alanını daraltmadan, çocuk haklarını gözeterek yapılmalı ne yapılıyorsa.

Anne kişisi pek çok dertle baş başadır çocuk doğar doğmaz. Bazı şeyleri ne doktoru söyler ona, ne annesi, ne de o etraftaki sürekli "çocuk yap" diye baskı yapan mahalleli. İşte tam da o noktada annelik siteleri, annelik forumları, blogları pek yararlı gelir. Bazen de kendini sadece "iyi" hisseder.

Ne çağımızın annesi olmanın yolu "Blogger" olmaktan geçiyor, ne de "Blogger anne" olmanın yolu modernlikten, çağdaşlıktan geçiyor. Ben neden mi blog açtım: Bazı bilgileri kolay toplamadım, hala da kolay olmuyor, ben de küçük bir kitleyle bile olsa paylaşmak istedim.

Sağlıcakla..