Yaşasın bebeğimiz geliyor...
Türkiye'nin önde gelen sosyal psikologlarından Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı'nın araştırmalarına göre bebek sahibi olma amaçları, endüstrileşen ve değişen toplumla beraber son 50 yılda biraz farklılıklar göstermiş. Bizim kültürümüze ilişkin yaptığı araştırmalara göre insanlar geçmişte; daha çok, tarlaya iş gücü sağlamak, "evlat" (kendisine ve mallarına sahip çıkabilecek kişiler) sahibi olmak, ya da soyunun devamı için çocuk sahibi olmak isterken; günümüzde sadece "sevmek, sevgi vermek" için bebek istemekte...
Peki, hayat arkadaşımızla ortak ürünümüz olan ve sevgimizi vermek için yanıp tutuştuğumuz varlık evimize gelince evlilik hayatımız nasıl değişiyor? Bu konuda, 3 kadın bir araya gelsek sayfa sayfa yazacak kadar şey söyleyebiliriz belki ama birçok ortak noktada buluşmamız da muhtemel...
Hamilelik ve Bebeğin İlk Zamanlarında Evlilik İlişkisi
Hamileyken tanımadığımız insanlar bile ilgi gösterip, karnınızı okşarken, bebek dünyaya gelince yakınlarımızın ilgi ve şefkati büyük oranda yön değiştirir. Araştırmalara göre, post-natal (doğum sonrası) depresyonun en önemli sebeplerinden biri budur. Bu, çoğu kadında çok kısa süreli olabilir. Sonrasında ise durum tam tersine dönebilir. Yine araştırmalara göre erkeklerde de, özellikte ilk çocuktan sonra eşinin ilgisini kaybetmekten kaynaklı tuhaf davranışlar (çocuksu, zaman zaman hırçın, ilgi bekleyen) gözlemlenmiş.
Artan sorumluluklar...
Tüm bunlara rağmen, yine de hamilelik ve bebeğin ilk zamanları, çok heyecanlı ve eşlerin belli bir noktaya kadar ilişkiden çok iyi doyum sağladıkları bir dönem. Bu dünyada yapılabilecek en somut ürünün gelişini beklemek ve karşılamak eşlere çok iyi gelebilir. Ama sonrasında artan sorumluluklar, artık geri dönülemez bir biçimde evde +1 kişi olunması ve buna alışılmaya çalışılması, hayatta en çok ihtiyacımız olan ve özellikle bebeğin ilk zamanlarında en çok mahrum kaldığımız uykunun bizi esir alması, evde yardım amaçlı bulunan kesinlikle ihtiyaç duyulan ama bir yandan da alışılamayan yakınların varlığı, ve bunlardan çıkan gerginlikler ve burada saymadığım ve her ilişkiye has başka başka bir sürü sebep; bebeğin gelişiyle karı-koca ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir.
Araştırmalara göre, evliliğin ilk 2 yılı çok kritiktir. Aldatmalar genellikle bu yıllarda olabilir. Evlilikle beraber yenilenen ve değişen hayatın ve "cicim" aylarının getirdiği baş döndürücü heyecanlar geçince bir de bebek gelirse, işte o zaman içinden çıkılamaz sorunlarla karşı karşıya hissedebilirsiniz...
Anneliği idealleştirme, kutsallaştırma ve sonuçları...
Tüm bunlarla baş etmek için özellikle anneler, anneliği kutsallaştırır... "Tarifi mümkün olmayan bir duygu olduğunu, herkesin yaşaması gerektiğini..."dilinden düşürmez olur anneler...Bu kutsallaştırma, eğer durumla başa çıkmanıza yardım ediyorsa kesinlikle devam edin, çünkü işlevsel olduğunu düşünüyorum, zira çocuk büyütmek mucizelere tanık olmak ve bu tanıklık sırasında "süperwoman" olmaya çalışmak bence de kutsallaştırılması gereken bir şey ;)
Lakin, ayaklarımız da yere sağlam basmalı ki, stresli bir dönem yaşarsak veya daha büyük sorunlarla baş etmek zorunda kalırken "iyi" anne olmaya devam etmeye çalışırsak şişirilmiş egomuz balon gibi sönmesin.
"Ergen"ouslarla başetmek...
Yine araştırmalara göre anne-babanın ilişkisinin en kötüye gittiği dönem genellikle çocukların ergenlik dönemi... Walker'ın 1977 yılında yaptığı çalışmaya göre evlilik doyumu ve ilişkiden keyif alma bebek doğduktan sonra düşmeye başlıyor, düşüyor düşüyor ve çocuklar ergenlik dönemindeyken '0' a epey yaklaşıyor... (Neyseki =) Çocukların evden ayrılmasıyla eski haline geliyor... Yani o zamana kadar dayanan evliliklerde yeniden canlanıyor...
Çözüm: Benim önerim, evlenirken de bebek sahibi olacağımız zaman da, tabi ki bu güzelliklerin nimetlerinden yararlanmamız ve bize bahşedilen tüm güzel duyguları sonunda kadar vücudumuzun her yerinde hissetmemiz...
Ama neyi neden yaptığımızın farkında olursak, sırtında onca yük olan ve bir de üstüne üstlük çalışan anneler olarak sorunlarla daha iyi başa çıkabiliriz. Yapmamız gereken fantezilerden uzak durmak. İlişki bağlamında fantezi gerçekleşmesi neredeyse imkansız şeylerdir. Mesela, partnerinizin memnun olmadığınız bir özelliğinin evlenince değişeceğine inanmanız veya bebekten sonra değişeceğine inanmanız bir fantezidir. Gerçekten belli değişimler olabilir, ama olumlu değişimler devam da edebilir, ilk heyecanlar geçince her şey eskisi gibi de olabilir... Ama şu kesin ki, bu değişimlere bel bağlamak ve bunlar olmayınca hayal kırıklığına uğramak ilişkide bizi çıkmaza sürekler.
Dolayısıyla bırakın değişimler sürpriz olsun! Bu arada araştırmalara göre, ilişkiye ilişkin veya eşinize ilişkin olumlu düşünceler yanılsama/gerçek dışı olsa da ilişkiyi olumlu etkileyebiliyor, bu da aklımızın bir köşesinde olsun ;) Ama yeni durumlarla baş etmek insanoğlu için ne kadar eğlenceli karşılansa da "zor" iken, olmayacak dualara amin demeyerek kendimizi ilişki buhranlarından bir nebze koruyabiliriz belki...